Batuhan ŞANLI

Gormedim-Duymadim-Soylemedim


Görmedim, duymadım ve söylemedim… Hani, günlük yaşamımıza girmiş, doğruluğu kanıtlanmış bir söz vardır. ”Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye. Bizlerde yaşamımızın her alanında, dokuzuncu köyden kovulmamanın mücadelesini verir, yeni yeni taktikler geliştiririz. Kimi zamanlarda inanmadığımız insanı, olayı ya da düşünceyi savunur, alkış tutarız. Ne adına? Onuncu köyden kovulup, yalnız kalmamak için. Hadi gelin, şu ana kadar yaşadıklarımızı şöyle bir düşünelim. Onuncu köyde ne kadar süre kaldık? Ya da kalabilmeyi göze aldık. Sanıyorum çıkan sonuç, onuncu köy aleyhine. Dokuz köyü de mekan tutanlar, o köyün nimetlerinden yararlananlar çoğunlukta… Biliyor musunuz? Ben onuncu köyü çok seviyorum. Yaşamımın büyük bir kesitini, onuncu köyde geçirdim. Geçirmeye de kararlıyım. Tabii ki onuncu köyde yaşamak biraz riskli. Bir kere adınızın önüne bir çok sıfatlar eklenebiliyor. Çok para kazanmak iyi bir mevki elde etmek de bir hayli zor. Ne var ki, onuncu köyde yaşayanların akıl hocaları da çok fazla oluyor. Bazen dokuz köyü de mekan tutmuş dostçuklarınızla karşılaşırsınız... Yüzlerinde kocaman tebessüm, sizi kucaklamak isterler. Kendi başarılarını öne çıkarıp, sizi eleştiriler. Bazen de dostça kızarlar, “Ne akılsızsın, O insan seni bilmem ne yapabilirdi. Şansını kullanmadın, sanki dünyayı sen kurtaracaksın(!) “ gibi. Ya da; “Sen o işteyken hiç aklını kullanamadın. Başkası olsa, yedi sülalesini zengin ederdi.” Tabii ki tüm bu öğütler, dokuz köyü de mekan tutanların yaşam felsefesi. Kaldı ki bu felsefe, yasal ve meşru… Hükümetler, yasalar, insan ilişkileri hep dokuz köy için vardır. İş hukuku, aile ve ahlak hep bu ilkeler üzerine oluşturulmuştur. Sahte ilişkiler, sahte sevgiler ve sahte yüzler… Yalanlar, dolanlar… Sonu gelmeyen kandırmacalar ve vaadler. Üç maymunu hatırlarsınız; Birisi elleriyle ağzını kapar, diğeri kulaklarını, üçüncü maymunsa gözlerini kapar. Biliyorsunuz, bunun anlamı; “görmedim, duymadım ve söylemedim…” İşte bu üç maymun, dokuz köyde de, yaşam abidesi olarak, en tepelerde anıtlaşmıştır. Altında da bir not, “Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın…” Arada sırada da olsa, onuncu köye gidenler bilirler. Semalarında, gök kuşağının yedi rengiyle yazılmış, kocaman bir yazı, onurla salınır. “Nokta kadar menfaatin için, virgül kadar eğilme…” İşte bu da, onuncu köyün yaşam felsefesi. Bana göre, atalarımızdan bugüne kadar bize kalmış bu dokuz köy hikayesinde de yalan var. Çünkü, dokuz köyden, onuncu köye gidenler, kendi istekleriyle seçim yapıyorlar. Yani kovulmuyorlar… Onların yaşam biçimini anlamlı kılan, paradan da, mülkten de ve mevkii den de önemli, kimi kavramlar onuncu köyde mevcuttur. Onlar çıkarsızdır, onlar pazarlıksızdır. Onlar dürüstlüğe ve onura değer verirler. Düşünüyorum da, bizin atalarımız bayağı görmüş, geçirmiş insanlarmış. Nasılda güzel miraslar bırakmışlar bize. Aslında şaşırmıyorum. Koskoca Osmanlı İmparatorluğu… Mazlum halklara saldırarak büyütülmüş sınırlar, işgal edilmiş ülkeler, kentler… Kolların, bacakların hatta kellelerin uçurulduğu şeriat yasaları… Babadan oğla geçen hanedanlıklar… Ya ölüm sonrası vaadler, derelerden akacak olan ve içeni asla sarhoş etmeyecek şaraplar, hizmet edecek huri kızları ve oğlanlar… Ya cezalar? Şeriat yasalarından da acımasız… Kıldan ince sırat köprüleri, yanıp yanıp, bir türlü kül olmayacak bedenler… Hadi gelin… Tek tek dokuz köyü de terk edelim. Onuncu köyde örgütlenelim. Daha özgür, demokratik laik bir ülke için…
Şu ana kadar 45133 ziyaretçi (135377 klik) ziyeretçi BSTRGG'yi gezdi!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol